Tüketici davranışları alanında çalıştığım yıllar boyunca pek çok öykü dinlemişimdir mutlu-mutsuz müşterilerden, çalışanlardan. Örneğin, hizmet sektöründen bir öyküm var sizinle paylaşabileceğim. Eve bir iş için, hele hele tamir yapmak için, usta girmesi çoğumuzun kabusudur. Ama bu öyküde mutlu son var. Eve giren doğal gaz ustası çalışan ev hanımının gayet titiz olduğunu; her zaman derli toplu...
Doksanlı yılların sonu, “pazar odaklı-müşteri odaklı olma”, “ilişkisel pazarlama” gibi kavramların popülerlik kazandığı zaman olarak anılır. Bu zamanlarda, rekabette üstün gelmek isteyen işletmelere sunulan anahtar; “müşterileri ile uzun süren ilişkiler kurmaları” önerisi olmuştur. Her ilişkide olduğu gibi, pazarlamada da uzun süreli ilişkiler kurabilmek müşterilerin tatmin edilmesi halinde olasıdır. Son zamanlarda müşterileri tatmin etmenin de ötesinde...
Satın aldıkları ürünlerden, hizmetlerden, markalardan mutlu olmayan müşteriler sorunlarını işletmeye iletip çözüm bulma seçeneğini her zaman kullanmayabiliyorlar. Ya da sadece şikayet etmekle kalmıyorlar. Müşteriler; 1) sorunu iletseler bile çözüm alamayacaklarına inanıyorlarsa, 2) işletme çalışanları ile olanı biteni konuşup mutsuzlukları ile yüzleşmek istemiyorlarsa, 3) öfkeleri bir türlü dinmiyor, yürekleri bir türlü soğumuyorsa MİSİLLEME yapabiliyorlar. Örneğin, lokantada yemekten memnun...
Saatlerimiz. Önce ceplerde taşındı, sonra kolları süsledi. Sahip olduklarımız arasında kıymetliler istesine girebileceklerden. Miras bırakılıyorlar, hayatın dönüm zamanlarını (düğün, nişan, sünnet, mezuniyet, emeklilik…) kutluyorlar. Zaman, onu ölçen diğer formatlardan ayrılıp saat formuna sanayi devrimi ile ulaştı. Saat endüstri devriminin başarısında, “insan-makine” etkileşimini en optimum düzeyde/düzende kurmasında gerekli araçtı. İşte bu araçla ve bu gerekle tutsak...
Yaşama dair her şey markaya dahildir. Aşk ve nefret gibi iki farklı kutup bile. Marka dünyasında uzun yıllardır aşkla sevilen markalardan söz edildi, “aşkla bağlanılan marka nasıl olunur?” sorgulandı. Ancak nefret edilen, pek de haz edilmeyen markalardan söz edilmedi. Nasıl ki bir marka tüketicisini mutlu ettiğinde aşk ile bağlanıyorsa, kendini mutsuz etmiş markalardan da...
Paramı emanet ettiğim bankamı sevmiyorum. GSM operatörümden haz ettiğim, doğalgaz tedarikçimden elektrik, TV yayın platformumdan keyif aldığım da söylenemez. Zira, müşteri olarak değer gördüğüme inanmıyorum. Oysa hayatımızdaki markalar bulduğu her fırsatta “değerlisin” diyor. Misal internette binlerce markaya ait değerli müşterimiz sayfası var. Elimi uzatsam telefonuma, ulaşırım markama. Ama… İşte sevgi de nefret de bu ama’da saklı. Elimi...
Yaşamın genelinde olduğu gibi iş dünyasında da bazen işler istenildiği, planlandığı ya da beklenildiği gibi gitmez. Siparişler zamanında teslim edilemeyebilir, üründe kalite tutturulamayabilir, işletme çalışanları müşterilerle iletişimlerinde yeterli motivasyona sahip olamayabilir. Bu gibi durumlarda müşteriler mutsuz olur ve mutsuzluklarına çözüm ararlar. İşlerin ters gittiği zamanlarda işletmelerin yaşanan olumsuzlukları yönetmeleri gerekir. Ünlü mikrobiyolog Pastör’ün çok sevdiğim...